Hadis ve Ayetler ile Psikoloji
- Mehmet Emin Akkaya
- 8 Ağu 2021
- 5 dakikada okunur
Efendimiz (s.a.v)’in hayatına baktığımızda uçlardan uzak dengeli bir yaşantısı olduğunu görüyoruz. Hem kendisinin karşılaştığı sorunlarda hem de başkalarının yaşadığı problemlerde ruh sağlığını iyileştirecek insanı huzura kavuşturacak çözüm önerileri sunduğunu hadislerden görmekteyiz. Muhatabın kişilik özelliklerine uygun öneriler ve çözümleri ile her çağın insanına ışık tutacak olan hadisleri can kulağıyla dinleyip bunlarla amel etme noktasında istekli ve samimi olursak Allah’ın izniyle psikolojik sağlamlığımız artacak, insani ilişkilerimiz güzelleşecek, dünyaya ve olaylara daha doğru ve geniş bir biçimde bakmış olacağız. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem : “Sözde ve işte ince eleyip sık dokuyan, haddi aşan kimseler helâk oldular” buyurdu ve bu sözü üç defa tekrarladı. Müslim, İlim 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 5 Ayrıntılara aşırı derecede takılmak, mükemmel bir iş ortaya koymaya çalışmak insanı zora sokar. En basit kapı kilitlemekten evi temizlemeye; eşya yerleştirmeden ibadetlere normalinden fazla titiz olmak hastalığa dönüşüp bizi bataklığa sürükler ve hayatı çekilmez kılabilir. Yapmamaız gereken asıl işleri yapamaz oluruz. Burada haddi aşan dengeden uzaklaşan kimsenin maddi manevi sıkıntılarla karşılaşacağını, kişinin kendi eliyle kendini perişan edeceğini Efendimiz (s.a.v) belirtmiştir. Huzur bulmamızı sağlayacak ibadetlerde, aşırı davranmak da bıkkınlık ve belki de terk etmeyi beraberinde getirecektir. Her zaman gücümüzün yettiği kadarını yapmalı az da olsa devamlılık gösteren faydalı işler yapmalıyız. Mükemmellik ve kusursuzluk Allah’a mahsustur. Yaptığımız işlerde mükemmel olmaya fazla odaklanmamak gerekir. Elden geleni yapıp gerisini Allah’a bırakmalıyız. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz biri evlenmek için (kızınıza talip olarak) size müracaat ederse onu evlendirin. Aksi takdirde yeryüzünde büyük bir fitne ve karışıklık olur.” (Tirmizî, Nikâh 3) Efendimiz (s.a.v) evlilik için talip olan kişi de din ve ahlak güzelliği aranmasını tavsiye etmiştir. Bu şekilde hem hanımına karşı Allah’tan korktuğu için kötü davranmayacaktır hem de hanımının hakkını gözetecektir. Malı olan bir kimseyle kızı evlendirmek ilk anda insana hoş gelir ancak ahlak ve din güzelliği olmaması damat adayının riskli davranışlara düşme ihtimalinin yüksek olduğunu gösterir. Toplumlarda meydana gelen ölüm, boşanma vb. olaylar belki de bu sebepten meydana gelmektedir. Boşanma ve insan öldürmeler insan psikolojisini bozan, çocukluk travmalarını en fazla tetikleyen durumlardır. Toplumda güvensizlik, evliliğe sıcak bakmama, evlenmeden boşanma ihtimallerini düşünme vb. sorunları beraberinde getirir. Yeni yuvalar kurulurken gösteriş ve israftan uzak olmayan muamaleler de evliliğin ileri yaşlara ertelenmesine, tek ve yalnız büyüyen çocuk sayısında artışa neden olmaktadır. Dini ahlakı düzgün insanlarla kızları evlendirmek toplumun düzelmesi ve mutluluğu için çok önemlidir. Kızları da ahlaki ve dini açıdan güzel yetiştirmek gerekir. Erkekleri de ahlaki ve dini açıdan iyi yetiştirmek gerekir. Tek taraflı arayış ve beklenti yerine her anne baba çocuğunu bu şekilde yetiştirmelidir. Bu şekilde hem erkekler hem kadınlar Allah’ın ve birbirlerinin hakkını koruyacağı için huzurlu, mutlu ailelerin çoğalması sağlanacaktır. Mutlu aileler sağlıklı toplumlar demektir. Ebû Seleme’nin kızı Zeyneb’den (ra) rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Peygamber’in eşi Ümm-i Habîbe’nin babası Ebû Süfyân b. Harb vefat ettiğinde Ümm-i Habîbe’nin yanına gitmiştim. Safranlı veya başka hoş bir koku istedi. Bu kokudan önce cariyeye sonra da kendi yanaklarına sürdü. Ardından dedi ki: – Vallahi benim (gibi yas tutan bir kadının) kokuya ne ihtiyacı olabilir? Ancak ben Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) minber üzerinde şöyle dediğini işittim: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının üç günden fazla ölüye yas tutması helâl değildir. Ancak kocası için dört ay on gün yas tutabilir.” (B1280-B1282 Buhârî, Cenâiz, 30, B5334-B5335 Buhârî, Talâk, 46; M3728-M3726 Müslim, Talâk, 58) Vefat eden kişinin ardından ölümünü unutamamak, bu durumda saplanıp kalmak; pek çok psikolojik problemi beraberinde getirir. Yastan kendimizi çıkarmak için ne yapmamız gerektiği düşünülmelidir. Allah’ın takdirine rıza göstermeliyiz. Ölümün en temel gerçeklerden biri olduğunu geçmişten beri ölümsüz bir mahluk olmadığını kendimize hatırlatmamız gerekmektedir. Davranış olarak kendimizi iyi hissettirecek örneğin bir miktar koku sürünmek, işimize geri dönmek, meşgul olmak, vefat edenin arkasıdan dua etmek, hayır işlerinde bulunmak, yalnız ve boşta kalmamak, ölüm ve ahiret ile ilgili ayet ve hadisler okuyarak kendimizi toparlamaya çalışmak iyi gelebilir. Ahiret inancı ve Allah’a iman en temel psikolojik koruyuculardır. Kocası vefat eden hanım da 4 ay 10 gün yas tutar. İddet yani rahiminin temiz olduğu kesinleştikten sonra normal hayatına dönebilir. Eş haricindekilere en fazla 3 gün yas tutulabilir. Fazlası ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Ebu Hüreyre’den nakledildiğine göre, Rasulüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kendisini ilgilendirmeyen şeyleri (malayaniyi) terk etmesi, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir.” (Tirmizi, Zühd, 11.) Bizi ilgilendirmeyen şeylerin ne olduğunu en iyi kendimiz biliriz. Geriye irademize hakim olup terk etmek kalır. Her çağda insanları meşgul edecek, faydalı bir iş yapabileceği vakti dolduracak malayani işler karşımıza çıkacaktır. Bizi ilgilendirmeyen işlerle uğraştıkça ruhsal açıdan özgüven düşüklüğü, başarısızlık, mutsuzluk, zamanı yönetememe, insan ilişkilerinde problemlerle karşılaşma gibi durumlarla karşılaşma riski artacaktır. Bu dedikodu da olabilir. Sosyal medyada keşfetlerde dolaşma, alakamız olmayan bir konuda tartışmalara girmek şeklinde de olabilir. Haberlerin anlatımına kapılarak günlerce bir olay üzerine konuşmak da olabilir. Kendimizi bu girdabın içine bıraktığımızda umutsuz, neşesiz, bunalmış bir hale gireriz. Çabalayıp bu girdaba girmezsek ya da girip de geri çıkabilirsek ne mutlu. Bu şekilde bizi ilgilendirmeyen şeyleri terk ederek, zamanımızı dünya ahiret daha güzel işlerle doldurmayı başarabiliriz. Önce ne yaptığımızı ne durumda olduğumuzu tespit etmekle işe başalayalım. Ardından bizi bu işlere götüren , bunlara ilgilenmekten zevk alma sebebimizi anlamaya çalışalım. Vaktim var, canım sıkılıyor gibi sebeplerin bizi buna sevk etme ihtimali var. Ancak içinde bulunduğumuz durumlara şikayet ediyorsak ve bunu değiştirmek yerine malayani ile meşgul oluyorsak ortada bir çelişki olduğunu söyleyebiliriz. Artık öz farkındalık ve zamanın ne ile geçtiğini anladıktan sonra da bizi alakadar eden, faydalı işlerle vaktimizi doldurmaya başlayabiliriz. Dua edip Allah’dan yardım istemeyi de unutmamalıyız. Müslümanlar kendini ancak çalışarak, ilim öğrenerek ve amel ederek güçlü hale getirebilir. Enerjimizi alakasız işlerde tüketip tartışmalar arasında boğulursak toplumun ve insanların huzuru zedelenir. Nefret, üzüntü, güvensizlik, sevgisizlik çoğalır. Etrafımızdaki insanlar, takip ettiklerimiz, izleyip dinlediklerimiz bizi malayaniye sevk ediyor mu sorusunu da kendimize ara ara sormamızda yarar olduğu da unutulmamalı. Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (M6543 Müslim, Birr, 34) Allah dış görünüşe göre insanlara değer biçmez. Nice güzel denilen insan, amel ve işleri bakımından bir kıymet taşımaz. Konuştuğu vakit veya davranışlarından bu anlaşılabilir. Nice insan da fakir veya çirkin diye hor görülür. Kalpteki samimiyet ve Allah rızasını gözetme insanın seviyesini belirler. Dış görünüş ve zenginlik geçicidir. Kendisini toplumun koyduğu kriterlere göre değerlendiren mutsuz olur. Psikolojik olarak yıpranır hep daha güzel kıyafet, ev, yiyecek, araba, beden güzelliği gibi geçici değerlere odaklandığı için huzursuzluk çeker. Kendi dış görünüşünü bu kriterlere göre değiştirmeye çalışmak insanı ruhsal açıdan bozar. Mal elde etmeyle, güzelliğiyle veya giyimiyle toplumda yer edineceğini düşünenler yalnızca hayatı maddeden ibaret görenlerin yanında saygı görür. Tüm bunlar gittiği anda etrafındakiler dağılır. Müslüman kimse de insanlara malı ve dış görünüşü ile değer biçmemelidir. Kalpteki samimiyet ve amellerin güzelliği hem Allah’ın rızasına ulaştırır hem de insanlar arasında sevilmemizi sağlar. Önemli olan ahlaki ve davranışsal açıdan kendimizi güzelleştirme yolunda olmaya çalışmaktır. İbnu’l-Firasi’nin anlattığına göre, babası radıyallahu anh: “Ey Allah’ın Resûlü! (İhtiyacımı başkasından) isteyeyim mi?” diye sormuş, Aleyhissalâtu vesselâm da: “Hayır, isteme! Ancak istemek zorunda kalmışsan, bari sâlihlerden iste!” buyurmuşlardır.” Ebu Davud, Zekat 28, (1646); Nesai, Zekat 84, (5, 95). Salih kimseler dışında başka bir kimseden bir şeyler istediğin takdirde başa kakma, minnet ettirme, faiz, karşılık bekleme, çıkar elde etme vb. durumlarla karşılaşma ihtimali artar. Maddi manevi ruhumuzu daraltan bu davranışlara muhatap olamamak adına bu tavsiyeye kulak vermek gerekir. Oysa salih kimse gönülden verir. Kolaylık gösterir. Allah rızası için verir. Başa kakmaz. Olabildiğince alıın teri ile kazanmak ve kimseye el açıp isteyecek hale düşmemeye çalışılmak gerekir. Yine de istemek zorunda kaldıysak ve bu bir borç ise en kısa zamanda ödemeye çalışmak için gayret etmeliyiz. İyi niyetle veren kişilerin güvenini sarsmamalı onlara kendimize davranılmasını istediğimiz şekilde muamele etmeliyiz. Veren taraf biz isek ihtiyaç gidermeyi, zor durumda olanı kurtarmayı, geri ödemesinde kolaylık göstermeyi ilke edinmek gerekir. Kısacası her iki taraf da hareketlerinin sonucunu düşünmeli ve toplumdaki güveni, kardeşliği sarsan davranışlardan uzak durmalıdır. İnsan ihtiyaç duyduğunda gidebileceği insanlar olduğunu bilmeli aynı şekilde ihtiyacı olan birilerinin olabileceğini düşünüp yeri geldiğinde istenmeden vermelidir. Şeyma Betül Nizamoğlu 06.08.2021
Commentaires